27 Ocak 2014 Pazartesi

54 Yıl Süren Maraton

Shizo Kanakuri, 1891 Japonya doğumlu bir atlet. Japonya'nın en iyilerinden ve ülkesinde "maratonun babası" olarak anılmakta.

Kanakuri, 1912 Stockholm Olimpiyatları'na Japonya'nın gönderebildiği iki yetenekli atletten biriymiş. Maratonun yapıldığı gün beklenin üzerinde bir sıcaklık -40 derece- varmış. Bu yüzden koşucuların yarısından fazlası
hipertermi*ye girmiş. Sıcaklığın üstüne yaptığı uzun yolun yorgunluğu ve yerel yemeklerle ilgili yaşadığı problemler de eklenince Shizo Kanakuri parkurun yarısında bilincini kaybetmiş. Çiftçi bir aile onunla bir süre ilgilenmiş. Kanakuri daha sonra maraton yetkililerine haber vermeden Japonya'ya dönmüş. İsveçli yetkililer 50 yıl boyunca Shizo Kanakuri'nin maraton esnasında kaybolduğunu düşünmüşler. Japonya'da yaşamaya devam ettiğinin anlaşılması tam 50 yıl almış. 1966 yılında bir İsveç televizyon kanalı onunla irtibata geçip şimdi yarışı bitirmek isteyip istemediğini sormuş. Bu sırada 65 yaşında olan Kanakuri teklifi kabul etmiş. İsveç'e gidip yarışı bitirmiş. Böylece yarışı bitirmesi tamı tamına 54 yıl, 8 ay, 6 gün, 5 saat, 32 dakika and 20.379 saniye sürmüş.
Kanakuri yarışı bitirdiğinde şöyle demiş: "Uzun bir yolculuktu. Buraya gelene kadar evlendim, 6 çocuğum ve 10 torunum oldu."

Aşağıdaki fotoğrafta bitiş çizgisinden geçerken görülüyor.

Kanakuri, 92 yaşında Japonya'da vefat etmiş.


*Hipertermi: vücut sıcaklığı 41 °C veya daha yüksek bir değere yükseldiğinde ortaya çıkan ve termoregülatör mekanizmaların bozulmasına, sıcak çarpmasına yol açabilen bir durumdur. (vikipedi)

26 Ocak 2014 Pazar

"İkiyüzlülüğün" Yaratıcı Hali

Sebastian Bienek, 1975 Polonya doğumlu bir yönetmen, yazar, ressam ve fotoğrafçı. Neredeyse sanatın her dalına biraz el atmış. Basılı bir kitabı ve uzun metraj bir de filmi var.
Burada 2013 yılında yayınladığı Doublefaced isimli foroğraf serisine göz atacağız. Yakın zamanda gözünüze çarpmış olması muhtemel. Tüm fotoğrafları görmek isteyenler için link.


25 Ocak 2014 Cumartesi

Alive Without Breath

Keng Lye, Singapur'lu bir sanatçı. Boya ve reçine kullanarak canlı gibi görünen hayvan "heykelleri" yapıyor. Kaseleri, kovaları katman katman boyayarak dolduruyor. "Alive Without Breath" adını verdiği sergisinin bazı parçalarını aşağıda bulabilirsiniz.
Kullandığı teknik Riusuke Fukahori'ninkine çok benzediğinden bu linke tıklayarak yapılışı konusunda fikir sahibi olabilirsiniz.

24 Ocak 2014 Cuma

Yemekten Tablolar

Hong Yi, Malezyalı bir mimar ve sanatçı. "Fırçasız resim yapmayı seven sanatçı" olarak anılıyor, çünkü tablolarının hiçbirinde bildiğimiz klasik yöntemleri kullanmamış. Kullandığı şeyler arasında: çiçekler, kahve, pirinç, çeşitli yiyecekler, erimiş mum damlaları, çoraplar, baketbol topu ya da kahve kupasıın bıraktığı izler bile var. Şimdilik burada tamamamını sadece yemeklerden yaptığı çalışmaları paylaşacağım.
Portfolyosuna göz atmak isteyenler buraya tıklayabilir. Instagram'da takip etmek isteyenler için de kullanıcı adı: @redhongyi.

23 Ocak 2014 Perşembe

Haydutlar Kraliçesi

1963 Hindistan doğumlu bir "haydut" Phoolan Devi. Zaten bilinen adı da "Haydutlar Kraliçesi".
Doğduğumda bir köpekten daha değersizdim, şimdi bir kraliçeyim. Çoktan ölmüş olmalıydım, ama hala canlıyım. Tanıklığım, benimki gibi bir yaşamın bir daha asla yinelenmemesi için yeryüzündeki tüm yoksullara ve ezilmişlere uzanan bir el olsun…
sözlerinin sahibi kadın.
Bu cümleleri kurmasına sebep olan hayat hikayesine gelirsek:
Çiftçi bir ailenin dördüncü ve en küçük çocukları. Babaannesi ve dedesi kısa süre arayla vefat ettikten sonra, amcaları aile reisi konumuna yükselmiş ve toprağın denetimini de eline geçirmiş. Amcası Phoolan'ı, ablası ve annesini döven bir adammış. Toprağın yanlış işetildiğini düşünen Phoolan daha 11 yaşındayken ablasıyla oturma eylemi yapmış ve ne yaptılarsa kalkmamış. Bu yüzden daha o yaşta amcası tarafından kendinden 20 yaş büyük biriyle evlendirilmiş. Defalarca evden kaçmış ve her seferinde ailesi tarafından cezalandırsın diye kocasına teslim edilmiş. Kocası sonunda Phoolan'ı geri almak istememiş. 3 yılın sonunda ailesi kocasını onu geri alması için ikna ettiyse de bir süre sonra tekrar baba evine gönderilmiş. Evlenmiş bir kadının baba evine dönmesi Hindistan'da tabu kabul edildiğinden toplum tarafından dışlanmış. Toprağı işleten kuzeniyle sürtüşme yaşayınca kuzeni kişisel eşyalarını çaldığı gerekçesiyle Phoolan'ı polise ihbar etmiş. Hapiste geçirdiği 3 gün boyunca polis tarafından şiddete maruz kalmış ve tecavüze uğramış. Çıktığında ailesi onu tekrar kocasına vermek istediyse de kocası reddetmiş, böylece 15-16 yaşlarında Phoolan tamamen baba evine dönmüş.
Çok fakir bir kasabada doğup büyüyen Phoolan 1979'da bir haydut çetesine katılmış. Katılma sebebi konusunda kaçırıldığı ya da hayatından kaçmak için kendi isteğiyle katıldığı gibi çeşitli spekülasyonlar olsa da otobiyografisinde katılmasının sebebini "kader" olarak açıklamıştır. Katıldıktan kısa bir süre sonra çete lideri onunla cinsel ilişkiye girmek istemiş fakat çetenin ileri gelen üyelerinden Vikram tarafından kurtarılmış. Vikram ertesi gün çete liderini öldürmüş ve bir karısı olmasına rağmen Phoolan'la birlikte yaşamaya başlamışlar. Birkaç hafta sonra çete Phoolan'ın kocasının yaşadığı köye saldırmış ve Phoolan herkesin gözü önünde kocasını bıçaklamış ve yanına yaşlı adamların küçük kızlarla evlenmemesi gerektiği söyleyen bir not bırakmış. Köy halkı korkudan adama dokunamamış ve ölüme terk etmişler. Bu olaydan sonra çetenin tek kadın üyesi olan Phoolan silah kullanmayı öğrenip çetenimn baskınlarında faal olarak görev almış.

Bir süre sonra çetenin eski liderinin destekçisi olan iki kardeş, ölümünden sorumlu tuttukları Phoolan'ı dövüp taciz etmişler. Vikram, Phoolan'ı onların elinden aldıysa da hiç destekçileri olmadığını görünce uğradıkları bir silahlı saldırı sonucu kaçmaya karar vermişler. Kaçarlarken Vikram öldürülmüş, Phoolan ise yakalanıp bir odaya kapatılmış ve orada kaldığı üç hafta boyunca çeşitli erkekler tarafından sayısız kere tecavüze uğramış, dövülmüş. Sonunda kaçmayı başardığında kaçmasına yardım eden kişiye aşık olmuş ve beraber yeni bir çete kurup çeşitli soygunlar yapmaya başlamışlar. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra intikam için çeteyle beraber Phoolan'ın zorla tutulduğu köye dönmüşler ve burada 22 çete üyesini öldürmüşler. Bunun üzerine polisler insan avı başlattıysa da Phoolan'ı yakalayamamışlar. Bunun sebebinin Phoolan'ın Robin Hood misali yoksullara yardım etmesi olduğu söylenir. Ayrıca bu olay Phoolan'ın "Haydutlar Kraliçesi" olarak anılmaya başlamasına sebep de olmuş.
Bu katliamdan 2 yıl sonra Phoolan çok da sağlıklı bir halde değilken ve çetesinin üyelerinin çoğu ölmüşken teslim olmaya karar vermiş. Böylece 1983'te tutuklanmış ve cezaevine konmuş. Cezaevinde olduğu dönemde istemediği bir ameliyatla rahmi alınmış. Doktor Phoolan'ın başka Phoolan Devi'ler yetiştimesini istemediklerini belirten bir açıklamayı ameliyatın sebebi olarak göstermiş. 1994'te hapisten çıkmış ve hakkındaki bütün suçlamalar düşürülmüş.
1996'da siyasete atılmış ve girdiği ilk seçimi kazanmış. Liderliği sırasında halkın alt tabakasından insanlara kendini koruma sanatının öğretilmesini sağlamış. Bu sürede ablasının kocasıyla da bir evlilik gerçekleştirmiş. 1999'da verdiği bir röportajda amacının kadınlara eğitimde ve iş hayatında eşitlik; fakirlere içme suyu, elektrik, okul ve hastane imkanı sağlamak olduğunu söylemiş.
Bir süre sonra katliam sırasında öldürülen erkeklerin dul eşleri tarafından protesto edilmeye başlamış ve bu siyasi hayatında çalkantılara sebep olmuş.
25 Temmuz 2001'de katliamın intikamını almak isteyen 3 maskeli adam tarafından beş yerinden vurularak öldürülmüş.
Daha detaylı bilgi almak isteyenler için henüz o hayattayken çekilmiş 1994 yapımı Bandit Queen isimli biyografik bir film ve Türkçe'ye "Haydutlar Kraliçesi" olarak çevrilmiş The Bandit Queen of India: An Indian Woman's Amazing Journey From Peasant to International Legend isimli bir de otobiyografisi mevcut.